Ekrandaki sunucu, karşısındaki yarışmacıya, ilk baraj sorusunu yöneltiyor; “Devamlı yemek yeme ihtiyacı hisseden, doymak bilmeyen kişiye ne denir?”  Yanıt şıkları; a) obez b) obruk c) obur. Yarışmacı bir an tereddütte kalıp, on saniye kadar düşündükten sonra yanıtlıyor; “cevap veriyorum, c şıkkı, obur”. Stüdyodaki izleyenler yarışmacıyı yürekten alkışlarken, yarışmacı da bu yanıtla 500 TL kazanmış oluyordu. Yani, Türkiye’deki fotoğraf yarışmalarının birçoğunda öngörülen birincilik ödülü olarak verilen paraya eşit… Zaten ekrandaki yarışmacı, daha ilk soruyu doğru yanıtlayarak, bu bilgi birikimiyle, birçok fotoğraf yarışmasında, bir fotoğraf için öngörülen “satın alma” ücretini almaya hak kazanmıştı. Onuncu soruya gelindiğinde, yarışmacı son joker hakkını kullanıyor ve yanlış yanıt vererek, büyük para ödülüne ulaşamıyor, ancak bugüne kadar fotoğraf yarışmalarında verilmiş en yüksek para ödülünden daha fazla bir para kazanarak yarışmaya veda ediyordu. Ertesi gün, yarışmayı ekrandan izleyenlereyse, basit bir soruyu yanıtlayamayarak az bir para kazanıp, yarışmaya veda etmesini konuşmak kalıyordu. Günümüzde o kadar çok yarışma düzenleniyor ki… Hele ekranlarda, yarışmasız bir gün bile geçmiyor. Doğal olarak, fotoğraf dünyası da bundan payını alıyor ve yıl boyunca onlarca fotoğraf yarışması düzenleniyor. Fotoğraf üreten birçok fotoğrafçının, fotoğraflarını değerlendirmek için yarışmaları tercih etmesi de kaçınılmaz oluyor. Ancak, fotoğraflarını yarışmalarda değerlendirmeye çalışanların, çoğu kez “ödül avcısı” olarak isimlendirildiğini, öyle ki bu isimlendirmenin bazen de suçlamaya dönüştüğünü görebiliyoruz. Oysa, sürekli fotoğraf üretip, bunları fotoğraf severlerle paylaşmak adına yarışmaları tercih edenlerle, sadece para ödülünü alabilmek için yarışmaları tercih edenler aynı sınıfta değerlendirilmemeli. Para ödülü içermeyip, onursal değerinin çok yüksek olduğu, ülke takımı seçimlerine, kimi zaman katılımın az olması nedeniyle, katılım süresinin uzatıldığını biliyoruz. AFIAP ünvanı kaygısı olmasa, yurtdışı yarışmalara onlarca euro para ödeyip katılmak isteyen kaç kişi çıkar acaba? Yurtdışı yarışmalarda FIAP patronajı olmayan yarışmalara fotoğraf gönderen kaç kişi vardır? Öyleyse fotoğraf yarışmalarında “para avcıları” ile “ödül avcılarını” birbirinden ayırmak gerekiyor.

Bundan yıllar önce sevgili Özer Kanburoğlu’nun konuk olduğu bir dernek söyleşisinde, kendisine sorulan ilk soru, “yarışmalara katılmaya devam edecek misiniz?” olmuştu. Özer’in yanıtı netti; “ben yarışmalarla bu noktaya geldim, elbette devam edeceğim.” Soruyu yönelten kişi, Özer’i kendisine rakip olarak seçmiş, ancak yarışmada ödül kazanmanın yolunu, daha iyi fotoğraf üretmek yerine, daha iyi üretenin yarışmaya katılmamasında görmüş olmalıydı. Fotoğraftan kazandığı bilgi birikimini paylaşabilmek için kitaplar yazmış, milenyumun fotoğrafçısı seçilmiş, onlarca öğrenci yetiştirmiş bir fotoğrafçıya, o söyleşide, fotoğraf bilgilerinin alınabileceği çok daha yararlı sorular sorulmalıydı. Kaldı ki, fotoğraf yarışmalarında verilen en yüksek para ödülleri, televizyonda beş altı soruyu yanıtlamakla elde edilen büyük paraların yanında küçük kalmaktadır. Yarışmayı düzenleyen kurum ya da kuruluş, beş altı fotoğrafa ödül verip, sergilemeye değer görülen onlarca fotoğrafın kullanım hakkını, bedelsiz olarak almaktadır. Her biri ödül almaya değer olan, sergileme fotoğraflarıyla birlikte, kurumun ödediği parayı fotoğraf başına bölerseniz, 15–20 TL gibi bir değer çıkmaktadır.  Türkiye’de düzenlenen fotoğraf yarışmalarında verilen birincilik ödülü ortalama 1000 TL civarındadır. Bu, birçok kişiye göre yüksek bir rakam gibi görülmesine karşın, yıllar içinde kazanılmış fotoğraf bilgi birikimi, tek bir kareyi doğru, doğru zamanda ve doğru ışıkta çekebilmek için harcanan çaba göz önüne alındığında, sanıldığı gibi yüksek olmadığı ortaya çıkacaktır. Öyle ki, ortada para ödülü olmadığı halde, katılım ücreti ödenerek, Türk fotoğraf sanatına katkı kaygısıyla katılımcı olunan yarışmalarda elde edilen sonucun keyfi çok daha fazla olacaktır. Birkaç büyük kentteki fotoğrafçıların, fotoğraf çalışmalarına sponsor desteği bulmakta güçlük çekmemesine karşılık, Anadolu’da fotoğraf üretenler bu konuda önemli sıkıntılar yaşamaktadır. Bu durumda, sponsor desteği bulamayan fotoğrafçıların da, fotoğraf çalışmaları için yarışma ödüllerini kullanmaları kaçınılmaz olacaktır. Ama bu arada, prestij yarışmalarına, özellikle de ülke takımı seçmelerine, seçilecek fotoğrafların kalitesini yükseltebilmek için daha çok katılımcı olmamız gerekiyor.

Yarışmalara çok fazla katılmayı eleştiren kişiler de, aslında izlemek için bir sinema filmi seçerken, filmin ve yönetmeninin aldığı ödülleri göz önüne almıyorlar mı? Ya da, kitap seçimi yaparken, kitabın edebi değerinin yanı sıra, yazarın aldığı ödüllerinin çok olmasından etkilenmiyorlar mı? Öyleyse fotoğraf sanatında da, çok ödül alan bir fotoğrafçıyı alkışlamak yerine, “hâlâ yarışmalara katılmaya devam edecek misiniz?” diye eleştirmek çelişki değil midir?

Yarışmalar çağdaş sanat yaşamının içinde kaçınılmaz gerçeklerdir. Türkiye’de fotoğraf derneklerinin hemen hepsinin isminde “fotoğraf sanatı” tanımlaması bulunduğuna göre, dernek üyelerinin de, yarışmalara olumlu bakması gerekir. Çektiğimiz fotoğrafları, öncelikle sanat kaygısı içinde çekiyorsak, elbette yarışmaları da destekleyip, çalışmalarımızı ödüllendirebilmeliyiz. Yarışmaya katılan fotoğraflarımız, sergilerle, yarışma sonrası hazırlanan albümlerle binlerce izleyene ulaşabilmeli ki, fotoğraf sanatı yükselmeye devam etsin. Aksi takdirde, çektiğimiz fotoğraflar ve dernek çalışmaları sadece “hobi” düzeyinde kalacaktır.