Farkında mısınız, televizyon kanallarında, kentlerimizi, tarihi mekânlarımızı dolaşarak, oralarda yaşayan insanlarla söyleşi yapmaya çalışan ne kadar çok Acun türedi. Öyle ki, yerel televizyon kanallarında bile, kasabalara, köylere kadar giderek oralardaki insanların yaşamından program çıkarmaya çalışıyorlar.  Televizyon kamerasını karşısında gören yurdumun güzel insanı da, mikrofonu sunucunun elinden kapmaya çalışarak, karşılıklı bir mikrofon çekiştirmecisi içinde, televizyon kamerasına iki çift söz söyleyebilmek için, adeta birbirleriyle yarışıyorlar. Hem de, bay bayan ayrımı olmaksızın, yüzlerini kaplayan kocaman gülümsemeleriyle, hepsi ekranda görünebilme sevdasında…  Ya arka planda hoplayıp zıplayarak, el sallayıp kameraya kendilerini gösterme çabası içinde olanlara ne demeli? Oysa aynı yerlere elinizde bir fotoğraf makinesi ile gitseniz ve aynı kişilerin fotoğraflarını çekmek isteseniz, büyük olasılıkla olumsuz bir tepki ile karşılaşırsınız. Önce bayanlar fotoğraf çektirmemek için nereye kaçacaklarını bilemezler. Çocukların fotoğrafını çekmek istersiniz, ona da izin vermezler. Erkekler ise, “neden çekiyorsun, nerede yayınlanacak” gibi sorularla, çekmeyi düşündüğünüz fotoğrafın tüm doğallığının kaybolmasını sağlarlar. Ya da “hangi kanal” sorusuyla karşılaşabilirsiniz. Hani televizyona çıkma sevdası var ya… Öneririm, bir kanal ismi söyleyin. Hem de bilinen, ulusal bir televizyon kanalı. İnanın, bütün kapılar açılıyor. Benim merak ettiğim, fotoğrafı çekilen kişi, söylenen o televizyon kanalı karşısında kaç gün boyunca kendisini görmek ümidiyle beklediğidir. Ancak böyle olmayanlar da var elbette. “Büyük olasılıkla” diye tekrar belirtmekte fayda var. Bir de, nedenini bilmeden, çalıştıkları resmi kurumların ya da kuruluşların binalarının fotoğrafının çekilmesini engellemeye çalışan görevliler var. Bunlar kimi zaman o yerde çalışan işçiler, kimi zamanda güvenlik görevlileri olabiliyor. Birçok fotoğrafçı, benzer olaylarla karşılaşmıştır. Size anlatacağım örneği de bir tren garında yaşadım.

    Tren garı ile ilgili bir yazıda kullanmak üzere, arşivden fotoğraf bulmak yerine, yenisini çekmek istedim. Elimde fotoğraf makinesi, gar binasından içeri girdim. Daha ilk kareyi çekiyordum ki, iki kişinin koşarak bana doğru geldiğini gördüm. Hem koşarak bana doğru geliyorlar, hem de “dur çekme, izin aldın mı?” diye bağırıyorlardı. Bir anda önüme geçip fotoğraf çekmemi engellemeye çalıştılar. Önce şaşırdım, ne olduğunu anlayamadım. Onlar bana engel olmaya çalışırken, üçüncü kişi, bir elinde çay bardağı, bir elinde sigara, “izin almış mı, izni var mıymış?” gibi sorularla diğer ikisine yardıma geldi. İlk şaşkınlığı üzerimden attıktan sonra, “ne oluyor, ne yapıyorsunuz? Bir dakika durun” diyebildim.  Anladım ki, bu kişiler gar çalışanlarıydı ve gar içinde fotoğraf çekmenin yasak olduğunu düşünüp, bana engel olmaya çalışıyorlardı. Önce amacımı anlattım. Sadece, dergide yayınlanacak, garda geçen bir öykü için fotoğraf çekmek istediğimi, yaptığımın yasa dışı bir iş olmadığını anlatmaya çalıştım. Onlar da bana, fotoğraf çekmek için izin almam gerektiğini söylediler. Ancak, nereden ve nasıl izin almam gerektiğini onlar da bilmiyorlardı. Önce “hareket memurluğu” dediler, sonra müdür yardımcısına gönderildim, oradan müdüre yönlendirildim. Müdür bey yerinde olmadığı için, telefonla ulaşıldı. Fotoğraf çekmek istememin amacı telefon ile tam olarak anlatılamadığı ve benim gazeteci olduğum, haber için fotoğraf çekmek istediğim söylenince, müdür bey izin veremeyeceğini, Ankara’dan izin almam gerektiğini söyledi. Gar müdürüne, Devlet Demiryolları Genel Müdürlüğü tarafından zaman zaman ulusal fotoğraf yarışması düzenlendiği, bu yarışmalarda da yarışma konusunun çiçek, böcek olmadığını, garlarda ve trenlerdeki yaşamın konu olarak seçildiğini ve bu fotoğrafların ancak garlarda çekebileceğimizi anlatmaya çalıştıysam da, fayda etmedi. Daha önce de, Adana, Gaziantep, Afyon, Eskişehir, Haydarpaşa garlarında da fotoğraflar çektim. Oralarda engel olmaya çalışan olmamıştı. Anladım ki, olmayacak. Daha önce Devlet Demiryollarının bir etkinliği sırasında Ankara’da tanıştığım bir yetkiliye telefon ederek durumu anlattım. Neyse ki, o kişi durumu anlayışla karşıladı, Konya tren garını arayarak, yetkili kişi ile görüşeceğini söyledi.

    Aradan çok geçmeden, ilk engel olmaya çalışan kişilerden biri yanıma gelerek, fotoğraf çekebileceğimi, bunun için Ankara’yı aramama gerek olmadığını, bir önceki tepkilerinin de fotoğraf çekme nedenimi anlayamadıklarından kaynaklandığını söyledi. Söylediğine göre, gar ile ilgili daha önce gazetelerde olumsuz yazılar yazılmış, yine böyle bir şey olacağını düşünüp, engel olmaya çalışmışlar.

    Sonuç olarak uzun çabalardan sonra gar ve tren fotoğrafları çekebilmiş oldum.  Buna benzer tepkileri daha önce İş Bankası Genel Müdürlüğü binasının, Armada Alış veriş merkezinin dışarıdan fotoğraflarını çekerken de yaşamıştım. Bir başka zamanda da, bir holdingin yönetim merkezi olan bir gökdelenin dışarıdan fotoğrafını çekmeye çalışırken, bir güvenlik görevlisi kollarını başının üzerinde çapraz yaparak, uzun saçlarımdan dolayı beni turist sanmış olmalı ki, “no photo, no photo” diye bağırarak engel olmaya çalışmıştı.